9 Eylül 2012 Pazar

1984




"Oynadığımız bu oyunda kazanmak söz konusu değil. Ama bazı yenilgiler diğerlerinden daha iyidir, hepsi bu." 



     1984, George Orwell’in 1949’da yarattığı distopyasıdır. Kimilerince komünizme karşı olarak görülüp ajan olduğu iddia edilen Orwell 1984’ün önsözünde, Bertrand Russell tarafından “George Orwell, önce döneminin ve ülkesinin toplumsal düzenine karşı çıktı. Büyük Rus devrimine inandı. Troçki’ye hayrandı. Ancak, İspanya içsavaşı sırasında Stalinistlerin Troçkistlere karşı tutumu, umutlarını yıktı. Bu durum ve yakalandığı hastalık, Orwell’i 1984’ün mutlak umutsuzluğuna sürükledi" diye anlatılır.
    
     Kitabın anlattığı dünya, herkesin ya da daha doğru bir deyişle proleter kısım dışında –sözde- daha iyi şartlarda yaşayan parti mensuplarının, eşit şartlarda yaşadığı ve Büyük Birader tarafından sürekli izlendiği bir yerdir. Bu yerde kendi düşüncelerinizin olması yani sürüden ayrılan yönlerinizin olması bir suç demektir. Her anınız tele ekran tarafından gözlenir ve farklı davranışları bırakın, farklı düşüncelere sahip olup olmadığınız en ufak bir mimik ve hareketinizden anlaşılır. 

“Bilinçleninceye dek başkaldıramayacaklar, başkaldırmazlarsa da hiçbir zaman bilinçlenemeyecekler.”


     Büyük Birader’in herşeyin en doğrusunu bildiği bu dünyada geçmiş bile değiştirilir, çünkü onun yanılması mümkün değildir ve bunun olduğunu gösteren en ufak bir kanıt ortadan kaldırılmak zorundadır.

“Savaş barıştır.
Özgürlük köleliktir.
Bilgisizlik kuvvettir.”

     Her yandan kameralarla izlendiğimiz, düşüncelerimizin suç olduğu, devamlı savaşların sürdüğü bir dünya, bugün yaşadığımız dünyaya aslında pek de uzak sayılmaz. Bir yandan kurgu diye okurken diğer yandan kitabın gerçekliği rahatsız ediyor. Öyle ki uç nokta olarak görülen bu distopya tasviri geleceğimiz böyle olabilir mi diye düşündürüyor insanı. Ki zaten kapitalist ve hiyerarşik düzene getirdiği açıklamalar zaten günümüz için de geçerli ve yerinde açıklamalar.


0 yorum:

Yorum Gönder