11 Haziran 2012 Pazartesi

Before Sunrise




     
     Before Sunrise, yaklaşık bir günlük zaman dilimini konu alan bir yolculuk ve aşk filmi. Ancak ona sıradan bir aşk filmi yakıştırması yapmak yanlış olur.
     Celine ve Jesse bir tren yolculuğu esnasında tanışırlar. Jesse, Celine’i Viyana’da kendisiyle birlikte inmeye ikna eder çünkü aralarında bir çeşit bağ olduğunu düşünür.
                                                                                                                
“Pekala. Şöyle düşünün. 10 ya da 20 yıI ileri gidin, tamam mı? Ve evlisiniz. Ama evliliğiniz başlangıçtaki coşkusunu yitirmiş. Kocanızı suçlamaya başlıyorsunuz. Ömrünüz boyunca tanıştığınız erkekleri ve onlardan birini seçseydiniz ne olabileceğini düşünüyorsunuz. İşte ben o erkeklerden biriyim. Ben oyum. Yani bunu zamanda yolculuk gibi düşünün. O zamandan bu ana geri gelip neyi kaçırdığınızı öğrenmek için. Bakın, hiçbir şey kaçırmadığınızı öğrenmek siz ve müstakbel kocanız için çok hayırlı olabilir. Ben de kocanız kadar beceriksiz ve sıkıcıyım. Siz de doğru seçimi yapmışsınız ve mutlusunuz.”
     Filmi benim için önemli yapan noktalardan biri de Jesse ve Celine’i oynayan Ethan Hawke ve Julie Delpy’nin filmdeki diyaloglara kendilerinden pek çok şey katarak doğaçlama yapmış olmaları. Diyaloglarını ‘Kaç yaşındasın, ne iş yaparsın, nerelisin’ gibi sıkıcı sorularla boğarak birbirlerini tanımaya çalışmak yerine bunları zaman içinde, konuşmaya daldıkça ortaya çıkarmaları çok daha güzel.             
     Jesse içindeki 13 yaşındaki çocuktan bahseder; Celine ise içinde yaşlı bir kadın olduğundan. Celine her ne kadar zeki olsa da kadınsal içgüdülerine karşı koyamaz. Jesse dalga geçerken, o bir falcının hakkında dediklerine inanmak ister. Jesse eski sevgilisinden bahsederken belli belirsiz kıskançlığını beden diliyle ifade eder... Karakter olarak zıt görünseler de belki de birbirlerini en iyi tamamlayan çiftlerden biri olacaklardır. Tabi biri Amerika’da diğeri Fransa’da yaşarken bu mümkün mü?
     İkisi de içten içe birbirleri için doğru insan olduklarını bilseler de aralarında mesafeden dolayı yetişkin insanlar gibi davranarak aralarındaki mesafeden dolayı bu ilişkinin süremeyeceğinin farkındalar. Celine’nin filmin başlarında anlattığı şey de aslında bu ilişki türüne inancının küçük yaşlardan beri olmadığını gösteriyor.

 “+Yazın sonunda birbirimize aşk mektupları yazdık ve sonsuza kadar birbirimize yazacağımıza ve çok yakında yine buluşacağımıza söz verdik.
-Buluştunuz mu?
+Tabii ki hayır.”


     Defalarca izledikten sonra ayrıntıları da farketmem beni mutlu etti. Mezarlıkta yürüdükleri sahnede Celine’nin o dönemde 13 yaşında olduğundan bahsetmesi, Jesse’nin içindeki çocuğun da 13 yaşında olması; Jesse eski sevgilisinden bahsederken Celine'nin belli belirsiz rahatsız olduğunu gösteren davranışları... Aklıma gelmeyen daha bir çok ayrıntı olduğuna eminim.
     Ne kadar anlatsam da yetersiz aslında bu film için. En iyisi sevdiğim diyaloglardan birkaçını paylaşmak ve izleme kararını size bırakmak.
“+Beni kızdıran ne biliyor musun?
- Ne?
+İnsanlar teknolojinin harikuladeliğinden, zaman kazandırdığından bahsediyor. Ama kimse kullanmıyorsa zaman kazanmanın ne yararı var?
-İşler giderek daha da yoğunlaşıyor.
+Evet.
-Hiç kimse 'Bilgisayar programımı kullanarak kazandığım zaman sayesinde Zen manastırına gidip takılacağım’ demiyor.”

“Birinin seni terk etmesinin en kötü yanı ne biliyor musun? Terk ettiğin kişileri ne kadar az düşündüğünü fark ettiğin zaman seni terk edenlerin de seni ne kadar az düşündüğünü anlamak. İkinizin de ayrılık acısı çektiğinizi düşünmek istiyorsun, ama aslında ‘Oh, iyi ki gittin’ diyor.”

“Her ebeveyn, çocuğunun hayatını mahveder. Zenginler çocuklarına çok fazla şey verir. Fakirlerse çok az. Ya fazla ilgi gösterilir, ya da yetersiz. Ya onları terk ederler, ya da yanlış şeyler öğretirler.”


     Bu güzel filmin izlemek isteyenler için devamı da var; Before Sunset.


0 yorum:

Yorum Gönder