20 Şubat 2012 Pazartesi

Şeker Portakalı

    
     
     Şeker Portakalı, Küçük Prens gibi kimilerince çocuk kitabı olarak görülen ama genellikle yetişkinlik çağında tam anlamıyla anlaşılabilen kitaplardan bir tanesi. Bu güzel kitap aynı zamanda yazarının hayatıyla da benzerlikler gösteriyor, bu da onu benim gözümde daha da değerli kılıyor.




     Jose Mauro de Vasconcelos, Zeze’nin serüvenlerini anlatan ilk kitabı on iki günde yazdığını söyler, ancak bir ömür boyu yaşadıklarıyla, taşıdıklarıyla zaten yıllarca yüreğinde yer edinmiştir kitapta anlattıkları; sonunda sadece bunları yazıya dökme işi kalmıştır geriye. Şeker Portakalı’nda Zeze’nin çocukluğunu, Güneşi Uyandıralım’da biraz daha büyümüş halini, Delifişek’te ise ergenliğini ve kısmen daha yetişmiş bir Zeze’yi anlatır.

     Özellikle Şeker Portakalı’nda yaramazlık içerse de çocuk saflığını, sevgiyi öğrenirken acıyı da öğrenen bir çocuğu görüyoruz.
“Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. Ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. Acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi.”
“İnsanları sevmekten pek hoşlanmıyorum da. Sevdim mi de ölmelerinden korkuyorum.”
     Yoksul bir ailede yetişen Zeze yoksulluk, parasızlık, şiddet görme gibi acı şeylerle de küçük yaşlarda tanışır.
“Evdeki yoksulluk o dereceydi ki, insan erkenden hiçbir şeyi çarçur etmemeyi öğreniyordu. Herşey parayla ve pahalıydı.”

     Delifişek’in ilk sayfalarında ‘Birazcık sevecenlik, delikanlılık çağında onu kurtarabilirdi.’ cümlesi yer alır. Zaten bu cümle herşeyin özetidir.
“Bütün hayatım boyunca böyle olmuştu, istediklerim, artık onlara sahip olamayacağım zamanlarda karşıma çıkıyordu.”

     Bu üç kitap zaman zaman üzse de insanı okunması gereken kült eserlerden, değişik yaşlarda ve dönemlerde okudukça insan her seferinde farklı hislere bürünüyor.


1 yorum:

Adsız dedi ki...

kesinlikle! bu üçlemeyi güzel kusmuşun :)

Yorum Gönder